SON DAKİKA

Gerçekten depresyonda mısınız?

19 Temmuz 2019, Cuma 14:44

     


Toplumsal olarak son dönemlerin en büyük soru haline gelen depresyon hakkında Psikiyatrist Ahmet Giray Arıhan önemli açıklamalarda bulundu. Arıhan, 'Mutluluğun psikolojide karşılığı nedir? Nasıl mutlu olunabilir?' gibi önemli sorulara yanıt verdi.

tvDEN ekranlarında yayınlanan, Psikiyatrist Ahmet Giray Arıhan’ın konuk olduğu, Dr. Betül Akçanal'la Elvan Yurttaş Uyar’ın hazırlayıp sunduğu Uzmanına Sor programında bu hafta depresyon ve mutsuzluk konuları ele alındı.

Toplumun neden gergin ve mutsuz olduğunu açıklayan Psikiyatrist Ahmet Giray, “Ruhsal hastalıkların ortaya çıkışında sacayağı denilen bir model var yani kişinin genetik yapısı, biyopsikososyal model dediğimiz genetik yapısı, geçmişte aileden edindiği değer yargıları, öğretileri bunlar da önemli bir faktör. Bir de diğer bir önemli etken olarak çevresel etmenler. Şizofreni genetikle alakalı olan bir rahatsızlıktır ancak şizofreni prevalansı sosyal çevredeki kaotik durumlar nedeniyle artabilir yani onu bile etkileyebilir. Örneğin Yeni Zelanda’da şizofreni çıkmayabilir ama bizim gibi kaotik ortamlarda herkesin bilip söylediği gibi bir bölünmüşlük söz konusu, ekonomik kriz söz konusu, çevremizdeki ülkelerden her an bir tehdit söz konusu, Doğu, Akdeniz, Suriye, Rusya ile ilişkilerimiz söz konusu. Elbette bunların hepsinin ortasında olmak bütün ruhsal hastalıkları etkilediği gibi en çok da depresyona eğilimi arttırıyor.” dedi.

Programda işlenen konu başlıkları ve uzmanından cevaplar şöyle;

MUTLULUĞUN PSİKOLOJİDE KARŞILIĞI NEDİR? NASIL MUTLU OLUNABİLİR?

Bilinmesi gereken en önemli şey mutluluğun bireysel olduğudur. Mutluluk kişinin çaba sarf ederek elde etmesi gereken bir şeydir. Mutluluk bireyseldir ancak herkeste aynı enerjiyi, çabayı görmekte her zaman kolay olmuyor. O nedenle bazı bireyler de çevresel şartlardan hemen etkilenip mutsuzluğa kapılabiliyor. Tahammülsüzlüğün temel nedeni bir miktar öğrenilmiş çaresizliktir. İnsanlar sürekli çeşitli nedenlerden dolayı olumsuzluklarla karşılaşınca öğrenilmiş çaresizlik nedeniyle hiç çare bulamayacağı düşüncesine kapılabiliyor. Aslında saldırganlığın temel nedeni kendini korumaktır. Her canlı da böyledir. O tahammülsüzlük dediğimiz şey aslında bir tür yardım çağrısıdır. “Ben artık korkuyorum, benim için her şey tehdit unsurudur” demektir. Bu nedenle artık tahammülsüzleşiyoruz, saldırganlaşıyoruz, o nedenle depresyona giriyoruz. Öfke patlamaları, cinayetler, intiharlar… İntihar da kişinin kendine dönük öfkesidir, kontrolsüzlüğüdür.

HER OLAYA OLUMLU YÖNDEN Mİ BAKILMALI?

Tabiki hayır… Dünyaya her gelen birey biricikmiş gibi yetiştiriliyor. Her annenin babanın evladı biricik ama bizde ne yazık ki toplumda insana verilen değerin çok olmamasından dolayı ailelerde onu kompanse etmek için evlatlar lüzumundan fazla değerlendirilebiliyor. Bu yüzden çocuklarımızı her durumu olağan karşılayacak şekilde yetiştirmeli ve en başta içimizdeki çocuğa öğretmeliyiz. Her şey olabilir ama “Dur bir önümüze bakalım” demek lazım. Bazen geçmişte kalmak, günü yaşayamamak, geleceğe dair sürekli hayaller kurmak bunların hepsi bir denge içinde olmalıdır. Tabi ki geçmişimizi bilmeliyiz, bugün neler oluyor diye fikir sahibi olmalıyız, hayaller de kurmalıyız ama ayaklarımız yere sağlam basmalı. Mutlu olmak için zaman planlaması yapmalıyız. O zaman mutlu olmak için her durumu olumlu karşılamak gibi bir kalkana ihtiyacımız olmayacaktır. Aynı zamanda mutluluğun ne olduğunu da bilmemiz gerekiyor. Mutluluk dediğimiz süreç her gün çılgınlar gibi eğleniyor olduğumuzu düşünmek değil. Yaşadığımız anı güzel yaşamamız gerekir. Mutluluk kimine göre çok güzel bir sohbettir, kimine göre elde edilmiş bir ikramiyedir. Mutluluğun hayatın her anında süregelen bir şey olmadığını bilmek ve onu sürekli beklememek en önemlisidir.

“BEN DEPRESYONDAYIM” DEPRESYON BU KADAR KOLAY BİR ŞEY Mİ?

Bu bizim alanımızda çok ciddi bir sorun. Bir olguyu bu kadar çok hayatımızın içine sokmak o olgunun değerini azaltır ve olgunun anlaşılmasını da güçleştirir. Depresyon bize batıdan gelmiş bir kelimedir ve onlar da aynı hatayı sık sık yaparak bu kelimeyi çok fazla kullanırlar. Günlük hayatın içine bu kadar çok girmesi artık depresyonun önemsenmemesine ve çok çabuk atlatılabilecek bir şey olduğunun düşünülmesine yol açıyor. Halbuki “Majör Depresyon” denilen hastalık ölümle sonuçlanabilecek kadar ağır bir hastalıktır. Her keyifsizliğe depresyon demek çok büyük bir yanılgıdır. “Bugün keyfim yok, canım sıkıldı, param kalmadı, borçlarımı ödeyemiyorum, bugün tadım yok, eşimle kavga ettim, çocuğuma dargınım” demek depresyon demek değildir.

HİÇ KİMSE ‘NUMARADAN’ İNTİHAR GİRİŞİMİNDE BULUNMAZ

Depresyon kelimesinin bu kadar çok kullanılmasının sonucunda gerçekten hasta olan birinin yakınlarının ona inanması ve anlaması güçleşiyor. İntihar girişimi dediğimiz şey ruhsat aygıtın çalışmasına aykırıdır. Sağlıklı bir ruhsal aygıt, beynin çalışma şekli, psikolojik durumu gibi faktörlerin toplamıdır. Bir insan hayatına son verme kararı vermişse orada bir sıkıntı vardır, normal değildir. Her intihar girişimi çok ciddiye alınmalıdır. Bu en iyi ihtimalle bir yardım çağrısıdır. Yardım çağrısı olduğunu kanıtlayan deneylerde vardır. Örneğin yapılan çalışmalarda %90’ların üstünde alınan sonuç intihar girişiminde bulunan kişi, eğer kapalı bir mekandaysa yüzü hep kapıya dönüktür, son dakika bile belki biri gelir umuduyla bakar hep.

SOSYAL MEDYA BİZİM HAYATIMIZIN NERESİNDE, PSİKOLOJİMİZİ NASIL ETKİLİYOR?

Sosyal medyayı sosyal faktörlerden ayrı tutmak mümkün değildir. Teknoloji geliştikçe sosyal medyada hayatımızı etkilemeye devam edecektir. İnsanlar elbette ki sosyal medyadan çok etkilenirler. Yapılan çalışmalarda çocukların sürekli telefon başında olmasının entelektüel kapasitelerini azalttığına ve hayatta kalma çabalarını düşürdüğüne dair bulgular var. Hayatlarını o ekranlara bağlı tuttukça hem entelektüel fırsatlarını hem de mutlu olma şanslarını kaçırıyorlar. Bu sefer gerçeği sorgulamak ve aramak gibi davranışlarından vazgeçiyorlar ya da bu alışkanlıkları hiç kazanamıyorlar. Gerçekçi olmaktan uzaklaşıyor, sanal dünyayla beraber bizde sanal hale geliyor tekilleşiyor ve yalnız hale geliyoruz.

‘HAYAT KURTARMAK’ NEDİR?

Yalnızca insanların canlılığını sağlamak değildir hayat kurtarmak. Yaşamının devamını sağladığınız bir kişinin sonrasında hayatı ne kadar keyifli yaşadığı, neler yaptığı, ne kadar verimli olduğu, mutlu olup olmadığı çok önemlidir. Eğer hayat enerjisini, mutluluğunu, verimliliğini yitirmiş, kendini eksik, suçlu hisseden bir insana yeni baştan bu duyguları katıp, hayatını sürdürmesini sağlayabiliyorsanız işte o sahiden hayat kurtarmaktır. (BÜŞRA İREM ÇAM)







 
Son Eklenen Haberler